"Bu film Türk sinemasında çığır açacak"..Evet son dönemlerde adından genelde bu ve benzeri cümlelerle bahsedilen Yılmaz Erdoğan'ın yazıp yönettiği beşinci sinema filmi Kelebeğin Rüyası geçen cuma vizyona girdi...Bize de izlemek düştü.
Hemen her yerde bahsedildiği üzere, başlangıçta "peşinen" görüntü yönetmeni Gökhan Tiryaki'nin hakkını teslim edelim..1991-1996 yılları arasında TRT'de kameraman olarak çalıştıktan sonra görüntü yönetmenliği yapmaya başlayan Tiryaki, Nuri Bilge Ceylan ve Çağan Irmak gibi yönetmenlerle çalıştı..Issız Adam, Vavien, Prensesin Uykusu, Bir Zamanlar Anadolu'da ve Dedemin İnsanları görüntü yönetmenliğini üstlendiği filmlerden yalnızca bir kaçı. Kelebeğin Rüyası'nda baştan sona su gibi akıp giden güzel resimlerin yaratıcısı da ta kendisi.
Film, İkinci Dünya Savaşı sırasında Zonguldak'ta yaşayan ve verem hastalığından genç yaşta hayatlarını kaybeden iki şair odağında ilerlerken, iki şairin aynı kadına aşık olmasıyla başlayan anlatım o dönemin maden işçilerinin yaşadığı zorlu hayatı da eksenine dahil ediyor. Zonguldak'lı şair Rüştü Onur'u Mert Fırat, İstanbul'da doğup lise öğrenimi sırasında Zonguldak'ta Behçet Necatigil'in öğrencisi olan ve orada 1946 yılında veremden hayatını kaybeden şair Muzaffer Tayyip Uslu'yu Kıvanç Tatlıtuğ, Behçet Necatigil!i Yılmaz Erdoğan canlandırırken, Yılmaz Erdoğan'ın eşi Belçim Bilgin Erdoğan'ı ise iki şairin aşık olduğu başroldeki kadın oyuncu, belediye başkaının kızı Suzan rolünde izliyoruz.
Çekimlerinin Zonguldak, Ereğli, Heybeliada, Büyükada, Uşak ve İstanbul'da yapıldığı film hakkında net bir gerçeklik var: Kıvanç Tatlıtuğ ve Mert Fırat'ın oyunculukları gerçekten başarılı. Tatlıtuğ'un filmdeki performansı "nasılsa yakışıklıyım, ne yapsam izlenir" havasından bir hayli uzakta ve ilerleyen yılların muhtemel başarılı bir jönü olma kıvamında. Ancak Belçim Bilgin Erdoğan için ne yazık ki aynı şeyleri söylemeyeceğim. Canlandırdığı karakterde, üzerinde "eğreti" duran bir yan var gibi...Ayrıca film 138 dk sürmesine rağmen, özellikle son 20 dakikasında olayların hızla ilerleyip alelacele bir sonuca bağlanması, bende "kurgusal" bir rahatsızlık da uyandırmıştır.
Filmde, Farah Zeynep Abdullah'ın "Mediha" rolündeki güzel oyunculuğunun da hakkını vermekte fayda var.
Bu arada film vesilesiyle isimlerini sıkça duyacağımız 1940'lı yılların önemli şairleri Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu hakkında bilgi edinmek için, isimlerinin üzerine tıklayabilirsiniz.
Kelebeğin rüyası Türk sinemasında bir çığır açmayacak belki, ama son yıllarda gelinen noktada iyi bir gösterge olabilir.
Yorumlar
Yorum Gönder