Ana içeriğe atla

İsveç'te Bir Festival Deneyimi: Way Out West 2025

 

(Click here for English)

Bu yıl 7-9 Ağustos tarihlerinde on yedinci kez İsveç'in Göteborg şehrinde düzenlenen Way Out West festivali, kendi rekorunu kırarak tam 78.000 müzikseveri ağırladı. Organizatör Luger'in festival yöneticisi Kimmie Winroth şöyle söylüyor: "Bu yılki festival birçok yönden özel ve uzun süre hatırlayacağımız bir yıl oldu. Yeni rekor, festivalin bizim için olduğu kadar birçok insan için de önemli olduğunu gösteriyor; bu bize Way Out West'i daha da iyileştirmek için motivasyon veriyor."

Slottsskogen parkının yemyeşil alanında gerçekleşen bu üç günlük etkinlik, indie rock'tan hip-hop'a, elektronikten pop'a uzanan geniş bir yelpazede sanatçıları bir araya getirdi. Ben de oradaydım ve festivalin enerjisi, yağmurlu havaya rağmen hiç düşmedi. Sahne performansları, sürdürülebilirlik odaklı yaklaşımlar ve şehirle iç içe geçen atmosferiyle Way Out West, gerçekten harika bir deneyim sundu.

Fotoğraf: Timothy Gottlieb

Hem Göreborg'u daha önce görmediğim için, hem de festivalin line-up'ını gördüğümde "neden olmasın" diyerek THY'nin doğrudan uçuşu ile festivalden 1 gün önce Göteborg'a ulaştım. Burası ülkenin ikinci büyük şehri ve 1 milyon civarında bir nüfusu var. Festival alanına 20 dk'lık yürüme mesafesinde olan, ayrıca otobüs ve tramvay durağına da oldukça yakın konumuyla avantaj sağlayan Hotel Riverton'a eşyalarımı bırakıp hızlıca şehri keşfe çıktım. Turistik bir gezi yazısı olmadığından bu kısmı uzatmayacağım ama çok özetle tarihi yerleşim bölgesi Haga Nygata, Jarntorget semti, Magasinsgatan ve paralelinde Vastra Hamngatan ve Vallgatan caddeleri ile şehir oldukça hareketli ve görülmeye değer diyebilirim. Kattegat körfezinde yer alan şehir Göta Alv nehrinin kıyısında yer alıyor, dolayısıyla deniz trafiği de oldukça yoğun. Benim yeterli vaktim olmadığı için ziyaret edemedim ama şehirden 30 dk'da feribotla gidilen adaları da oldukça methediliyor. Neyse biz festivale dönelim :)

Way Out West'de 3 büyük sahne var. Flamingo, Azalea ve Linne sahneleri. Bunun dışında elektronik performansların gerçekleştiği Dungen ve daha çok yerel ya da yeni grupların yer aldığı Höjden by Spotify sahneleri de mevcut. Festival şehrin merkezindeki devasa bir parkta (Slottskogen) gerçekleştiği için ulaşım her yerden oldukça kolay. Hemen park girişinde otobüs ve tramvay durağı var. En uzak noktalardaki sahneler arasındaki yürüme mesafesi ise 10 dk civarında. Flamingo ve Azalea sahneleri karşılıklı olarak konumlandırılmış, bu nedenle birinde performans bittiğinde diğerinde başlıyor. Diğer sahnelerde ise eş anlı konserler gerçekleşebiliyor.

Fotoğraf: Timothy Gottlieb

Birinci Gün: Cymande, Nilüfer Yanya, Kneecap, Beth Gibbons, Fontaines D.C, Iggy Pop ve Queens of the Stone Age

Festival programı oldukça yoğun olduğu için, önceden bir planlama yaparak hangi konserleri izleyeceğinizi belirlemek gerekiyor. Bu konuda ise festivalin aplikasyonu mükemmel hizmet veriyor! Aplikasyonda hem oldukça yalın bir şekilde sahne ve konser saatleri yer alıyor, hem de favorilerinize eklediğiniz sanatçılarla kendi programınızı oluşturabiliyorsunuz. Bunun dışında harita gibi işlevsel özellikleri de var. Özetle festivale gitmeyi planlıyorsanız, kesinlikle aplikasyonu indirin derim.

Cymande, Fotoğraf: Pao Duell

Festivalin açılışını Flamingo sahnesinde Cymande yaptı. Grup 1 saat kadar sahnede kaldı. Saatlerimiz henüz 14.00'ü gösterdiği için alan oldukça rahattı ve akşam üzerine doğru artacak kalabalıktan henüz eser yoktu. Yine de grubun enerjisi oldukça yüksekti.

Nilüfer Yanya, Fotoğraf: Timothy Gottlieb

Sonrasında Nilüfer Yanya'yı dinlemek için Linne sahnesine doğru yol aldım. Yanya daha önce Türkiye'de de konserler vermiş, son dönemlerde yıldızı parlayan bir sanatçı. "Method Actor" şarkısı ile açılışı yaptı ve yaklaşık 1 saat kadar sahnede kaldı.

Kneecap, Fotoğraf: Pao Duell

İlk günün benim için en merak uyandıran konseri ise, son zamanlarda Filistin desteği ve politik mesajları nedeniyle İngiltere'de duyuruları yasaklanan "olaylı" İrlandali grup Kneecap'ti. Grup görece daha küçük olan Linne sahnesinde konser verdi -ki bence organizasyon kesinlikle daha büyük sahnelerini kendilerine açmalıydı. Zira kalabalık konser alanına sığmayıp taştı, insanlar sahneyi görebilmek için metrelerce uzaktaki ağaçlara tırmanmaya çalışıyordu :) Beklendiği üzere Filistin bayrakları açıldı, İsrail'e verdiği silah desteği nedeniyle İsveç hükümetini eleştiren mesajlar verildi. Sahnedeki led ekranlara yansıtılan metinde şöyle diyordu:

"Israel begår folkmord på det palestinska folket" (İsrail, Filistin halkına soykırım yapıyor) ve "Det möjliggörs av den svenska regeringen som beväpnar Israel genom Elbit och har dragit in finansieringen till UNWRA" (Bu, İsveç hükümeti tarafından Elbit aracılığıyla İsrail'i silahlandırarak ve UNRWA'nın finansmanını keserek mümkün kılınıyor)

Konserin bir noktasında grup üyesi Liam O'Hanna (Mo Chara) şöyle seslendi: "The Swedish government is complicit." (İsveç hükümeti suç ortağıdır.) ve "Until something changes, Kneecap will talk about this at every concert. This is bigger than all of us and the Swedish government is complicit." (Bir şey değişene kadar Kneecap her konserde bundan bahsedecek. Bu hepimizden daha büyük ve İsveç hükümeti suç ortağıdır.)

16.15'te sahne alan grup 17.30 gibi konseri bitirdiğinde herkes kan ter içindeydi :)

Beth Gibbons, Fotoğraf: Micke Sandström

Sonrasında aynı sahnede sakin melodileriyle Beth Gibbons'ı izleyerek, açıkçası biraz nefes aldık.

Fontaines D.C, Fotoğraf: Timothy Gottlieb

Yeterince enerji topladıktan sonra Fontaines D.C'nin Azalea sahnesindeki konseri ile, artan kalabalıkla birlikte hoplayıp zıpladık ve saatler 19.00'u gösterdiğinde ilk kez canlı izleyeceğim Iggy Pop sahneye çıktı. Sahnede 78 yaşında bir punk efsanesi vardı ve konser boyunca büyük bir hayranlıkla kendisini izledim. "The Passenger" ve "I Wanna Be Your Dog" gibi hitlerde binlerce kişinin kendisine eşlik etmesi ve her defasında Iggy'nin "bu benim için çok değerli, iyi ki varsınız, çok teşekkürler" minvalindeki açıklamaları biraz da duygusal anlar yaşattı doğrusu.

Queens of the Stone Age, Fotoğraf: Micke Sandström

Günün kapanışını Queens of the Stone Age ile yaptık fakat festival alanı kapansa da, aslında festival "Stay Out West" adı altında şehrin değişik noktalarındaki kulüplerde devam ediyordu. Tabii ben ilk günün yorgunluğu ile geceye devam edemedim, ama gördüğüm kadarıyla gençler festival bilekliği ile ücretsiz bir şekilde girilen bu kulüplerde geceye devam ettiler :)

İkinci Gün: Hermanos Gutierrez, Little Simz, Khruangbin, Wet Leg ve Charlie XCX

Hermanos Gutierrez, Fotoğraf: Micke Sandström

Festivalin ikinci gününün açılışını yakın zaman önce İstanbul Caz Festivali'nde izlediğimiz Hermanos Gutierrez yaptı. 12.40 gibi erken bir saatte sahne alan kardeşler yine anlattıkları hikayelerle sempati topladılar ve izleyenlere enfes bir müzik şöleni sundular.

İkinci günün benim için en büyük süprizi Little Simz oldu. Sahne enerjisinin yüksek olmasını bekliyordum ama bu kadar eğleneceğimi tahmin etmemiştim! Açıkçası her hangi bir zamanda açıp bir Little Simz şarkısı dinlemek aklıma gelmez ama bundan sonra yakalayabildiğim her konserine gitmek isterim :) İngiliz rapçi kalabalığı mükemmel coşturdu, henüz konserin 3 ya da 4. şarkısı başlamadan önce "Hadi circle pit açalım, pogo yapalım!" diye bağırdı ve izleyenler arasında gerçekten circle'lar açılıp herkes zıplamaya başladı. Bu etkileşim, kalabalığı delirtti; "Bu enerjiyi Londra'dan getirdim, ama Göteborg onu ikiye katladı!" diye espri yaptı. Gerçekten çok iyiydi.

Sonrasında yine daha önce İstanbul'da izlediğimiz ve yakın zaman içerisinde tekrar izleyebileceğimiz Texas'lı üçlü Khruangbin, Flamingo sahnesindeydi. Laura Lee ve Mark Speer bütün cool'luklarıyla sahnede salına salına şarkılarını icra ettiler. Turneye özel hazırladıkları sahne dekoru da oldukça ilgi çekiciydi, umarım İstanbul'da da bu dekorla sahne alırlar.

Wet Leg, Fotoğraf: Pao Duell

Little Simz yorgunluğunu Khruangbin sakinliği ile dengeledikten sonra; canlı performanslarını en çok merak ettiğim gruptaydı sıra: Wet Leg! Henüz çok genç sayılabilecek İngiliz indie-rock grubu neredeyse bütün festivallerde boy gösterdi ve bence Way Out West'in ikinci gününün en iyi performansına imza attılar. Rhian Teasdale ve Hester Chambers'ın sahnedeki uyumu mükemmeldi; enerjiyi hiç düşürmediler. Kesinlikle tekrar izleyebilmek için can atıyorum!

Charlie XCX, Fotoğraf: Henry Redcliffe

Günün kapanışını Charlie XCX yaptı. Zaten dinlediğim bir isim değil ama konser bence hayal kırıklığıydı. Şarkıların büyük bir çoğunluğunu playback söyledi, sahne showu yetersizdi. Gerçi tahminim 50bin kadar kişinin keyfi yerinde görünüyordu, özellikle de 15-20 yaş arası gençlerin :)

Üçüncü Gün: Lola Young, GOAT, Pet Shop Boys ve Chappell Roan

Lola Young, Fotoğraf: Pao Duell

Festivalin son gününe 18.35'te başlayan Lola Young konseri ile başladım. Henüz 24 yaşında olan İngiliz müzisyen Good Books şarkısı ile açılışı yaptı. Fuck, Charlie ve Messy gibi hitlerini seslendirdi. 1 saat kadar konseri izledikten sonra, yine merak ettiğim performanslardan biri olan, İsveçli grup GOAT için Linne sahnesine doğru yola koyuldum.

GOAT, alternatif ve deneysel 7 kişilik bir müzik grubu. Canlı performansları bir "woodoo" ayini havasında geçiyor :) Maskeler, kostümler.. Coachella'dan Roskilde'ye birçok festivalde sahne aldılar. Way Out West'deki performansları da tribal unsurlarla dolu saykedelik bir şovdu! Müzikleriyle kalabalığı hipnotize ettiler. Gerçekten çok eğkendim :) Bundan sonra peşinizdeyim GOAT!

Pet Shop Boys, Fotoğraf: Micke Sandström

Ve Pet Shop Boys! Geçen sene çıkardıkları Nontheless albümü ile beğenileri tekrar toplayan bu efsaneyi canlı dinlemek inanılmazdı. Konser boyunca şiddetli yağmur geçişlerine maruz kalsak da, kimsenin neşesi eksilmedi. Neil Tennant konser boyunca sanıyorum 4 ya da 5 kez kostüm değiştirdi :) "West End Girls" "Always on my Mind" gibi hitleriyle kalabalığı coşturan grup, 2 saate yakın sahnede kaldı.

Günün ve festivalin kapanışını ise Chappell Roan yaptı. Tabii kalabalığın da zirve yaptığı saatlerdi. "Femininomenon" ile başladı, "HOT TO GO!", "My Kink Is Karma", "The Subway" ve "Pink Pony Club" gibi parçalarla devam etti. Şarkı aralarında ex'leri tiye aldı, sürekli "bu gece sihirli" diye bağırdı :) Festival için dolukça enerjik bir finaldi doğrusu.

Greentopia ve Film Gösterimleri

Way Out West, sadece müzik festivali değil, aynı zamanda kültürel bir platform. Festival kapsamında yer alan Greentopia alanı, sürdürülebilirlik, çevre bilinci ve sanat üzerine panellerin, söyleşilerin ve atölyelerin düzenlendiği bir merkezdi. Burada, iklim krizi, vegan yaşam ve toplumsal değişim gibi konular üzerine derinlemesine sohbetler gerçekleştirildi.

Festival aynı zamanda, Sinema bölümüyle de sanatseverleri ağırladı. Burada bağımsız filmlerden belgesellere, kısa filmlerden sanatsal projelere kadar geniş bir yelpazede film gösterimleri yapıldı. Bu film seçkisi, festivalin sanatın farklı dallarına olan desteğini ve kültürel zenginliğini ortaya koydu.

Son Olarak, Festival Hakkında Birkaç Önemli Not

- Festival alanında ve genel olarak şehrin tamamında çok fazla arı var. Tabii ki genel olarak zararsızlar fakat bir miktar rahatsız edici olabiliyorlar :)

- Way Out West tamamen vegan bir festival. İçeride kesinlikle et veya hayvansal ürün içeren gıda satışı yapılmıyor.

- Aile dostu bir festival olduğu için alkol satışı belirli alanlarda yapılıyor. Yaşı küçük olanların bileklikleri ayrı ve bu alanlara giriş yapamıyorlar. Bu arada İsveç genelinde alkol satışı devlet kontrolünde gerçekleşiyor. Amaç alkol tüketimini toplumsal olarak azaltmak. 3,5%’ten yüksek alkol oranına sahip içkiler yalnızca Systembolaget adlı devlet zincir mağazalarında satılabiliyor.

- Konserlerde "sahne önü" gibi bir ayrım yok. Dolayısıyla sahneye biraz daha yakın olmak istiyorsanız en az 30 dk önce konserin gerçekleşeceği alanda yer almanız gerekiyor.

- Şehir sürekli serin ve yağmurlu. Ağustos ayında bile sıcaklık gündüz 18-20 derece arasındaydı. İlk 2 gün şiddetli fırtına vardı. Yağmur sürekli geçişler halinde yağdı. Özetle festivale katılmayı planlıyorsanız kesinlikle yağmurluk ve kalın giyecekler yanınızda olmalı.

- Festival alanı yoğun katılıma rağmen inanılmaz derece düzenli ve temizdi. Uzun yemek, bar ya da tuvalet kuyrukları yoktu. Festival organizasyonu burada kocaman bir alkışı hak ediyor!

- Kidney Pass! Festival, bilet satışının tamamen tükenmesi üzerine organ bağışını teşvik etmek için dikkat çekici bir kampanya başlattı: sosyal güvenlik numarasına sahip, 18 yaş üzeri kişilerin ölüm sonrası organ bağışına ön kayıt yaptırarak davetiye çekilişine katılabileceği "Kidney Pass" uygulaması festivalin fark yaratan bir hamlesi oldu.

- Festival aplikayonu kesinlikle çok kullanışlı. Seneye katılmayı düşünüyorsanız, festival öncesi mutlaka indirmenizi öneririm.

- Way Out West önümüzdeki sene 13-15 Ağustos 2026 tarihlerinde gerçekleşecek. İlk biletler satışta bile! Buradan kontrol edebilirsiniz.


Yorumlar