İspanyol müzisyen Sole Parody, ya da sahne adıyla Le Parody, kendine özgü tarzıyla Endülüs folklörü, elektronik ve deneysel sesleri harmanlayan; sadece müziği ile değil, samimi ve içten enerjisi ile de dikkat çeken bir sanatçı.
Geçtiğimiz günlerde kendisiyle Zoom üzerinden sohbet ederek, hem sanata bakışını hem de yaratıcı dünyasını daha yakından tanıma şansı buldum.
Le Parody’nin müziği sınırları zorlayan bir ruha sahip ve bu ruhu canlı canlı deneyimlemek isteyenler için harika bir haberim var! Kendisi 7 Mart’ta İstanbul’daki ilk konseri için Garanti BBVA konserleri kapsamında JJ Pub Kanyon’da olacak.
İşte Le Parody’nin dünyasına küçük bir bakış:
Yaptığın müziği belirli bir tür ile tanımlamak oldukça zor – ve belki gerekli de değil, fakat genel olarak Endülüs folklorunu elektronik unsurlarla harmanlıyorsun. Peki bu unsurlar arasında doğru dengeyi nasıl buluyorsun?
Bence bir denge bulmak zor değil. Sevdiğim ya da şarkılarımda daha çok kullandığım folklor çok canlı ve dans edilebilir bir folklor. Kullandığım elektronik türünün de tekno ya da daha çok dans elektroniği gibi elektroniklerle iyi bir karışımı olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden müzik yazmaya başladığımda genellikle ritimle başlıyorum çünkü davul ve elektronikle oynamak benim için en keyifli kısım. Sonra şarkıları ve daha folklorik olan melodik kısımları eklediğimde, bunları harmanlamanın her zaman kolay olduğunu görüyorum. Nasıl açıklayacağımı bilmiyorum ama sanırım ortak payda neşe, parti leme ve derin insani duygular. Bu yüzden denge genellikle kendiliğinden kolayca geliyor. Belki başkalarına garip gelebilir ama benim için doğal bir şekilde akıyor bu konu.
Son çalışmalarında daha ritmik ve dans odaklı bir yaklaşım kullandığını görüyoruz. İlk albümünden son albümüne kadar geçen yıllar içinde müziğinin nasıl geliştiğini ya da değiştiğini düşünüyorsun?
Çok değişti. Çünkü ben her yıl bir albüm çıkaran bir sanatçı değilim. Acele etmem. Sanırım on yılı aşkın bir sürede dört albüm yayınladım. Yani bir albümle diğer albüm arasında hayatımda bir şeyler oluyor ve ben her zaman deneyler yapıyor, yeni sesler ve sanatımı anlatmak için yeni yollar bulmaya çalışıyorum. İlk albüm daha folky idi, sanırım hala bazı şarkılarını çalıyorum ve yıllar öncesinden kalma bir şey gibi benim için. İkincisi ise daha etnikti çünkü bu sound'u keşfediyordum. Hatta Türkiye'den bazı sesler de var çünkü flamenkonun Hindistan'dan İspanya'ya nasıl geldiğini, tüm kıtayı nasıl geçtiğini araştırıyordum. Üçüncüsü ise kesinlikle bir dans albümü. Aşağı yukarı tekno gibi bir şey. Ve şimdi sunduğum bu yeni albümün ise daha pop olduğunu düşünüyorum.
Madrid'de yaşıyorsun değil mi? Peki bir müzisyen olarak İspanya'da yaşamanın artıları ve eksileri nelerdir?
Artık Madrid'de yaşamıyorum. Tam da çok büyük bir şehirde yaşamanın dezavantajları yüzünden. Çünkü artık bir çocuğum var. Bu yüzden Madrid yakınlarında küçük bir köye taşındım.
İspanya'nın güneyinde büyüdüm ve sonra Madrid'e taşındım ve bence büyük bir şehirde yaşamak -sanırım bu her yer için geçerli- bir sanatçı için daha kolay. Daha fazla insan var, daha fazla çalma şansınız var vs.
Ama yine de İspanya'da yaşamanın müzisyen gelişimi için biraz handikap olduğunu hissediyorum çünkü flamenko dışında -dünya çapında iyi bilinen ve her yerde dinleyebileceğiniz bir flamenko var- sanatçıların uluslararası bir projeksiyonu olmadığını hissediyorum. Bu yüzden yerel olarak çalabiliyoruz. İspanya'da iyi bir müzik ortamı var ve düzenli olarak turnelere çıkıyorum ama yurt dışına çıkmak çok zor. Sadece ya flamenko ya da İngilizce şarkı söyleyen rock grupları gibi süper Anglo Sakson olan ve gerçekten İngiliz ya da Amerikan gruplarına benzeyen çok özel gruplar dışarı çıkabiliyor. Ancak diğer tarzlar için, özellikle de benimki gibi deneysel ya da daha farklı tarzlar için bu çok yaygın değil. Bu yüzden Türkiye'de vereceğimiz konser için çok heyecanlıyım.
Ama bu arada İspanya da adeta bir müzik festivali ülkesine dönüşmüş durumda; Primavera ya da Mad Cool gibi çok sayıda büyük festival var. Yani müzisyenler için daha fazla şans olmalı aslında.
Bu büyük festivallerle ilgili küçük bir sorun var, çoğunlukla yurtdışından gruplar book ediyorlar.
Gördüğünüz gibi bu durumda kapana kısılmış durumdayız. Burada büyük festivallerde çalamıyoruz ve yurt dışına da çıkamıyoruz. Yani, o kadar da kötü değil tabii. Daha kötü olan yerler de vardır sanırım.
Amerika’da 1 sene geçirdin değil mi? Sana neler kattı?
Bu yaz tekrar gideceğim, bakalım neler olacak? Bu çok uzun yıllar önceydi ve Güney Amerika'da turneye çıkmıştım. Harikaydı. Müziğinizi farklı bir ülkeden ve özellikle farklı dilden insanlarla paylaşmak ve iletişim kurulduğunu görmek her zaman çok güzel. Sözleri anlamasalar ya da çok yaygın olmayan bir tarz olsa bile insanlar hala ne söylemeye çalıştığınızı anlıyorlar. Müziğin çok evrensel bir dil olduğunu hissediyorum ve bu bir sanatçı için gerçekten güzel bir şey.
Müziğinde Berlin'in etkisini sık sık vurguluyorsun. Berlin'deki deneyimlerin müziğini nasıl şekillendirdi?
Her zaman söylerim, içinde büyüdüğüm folklor Endülüs folkloruydu, flamenko ve benzeri şeyler. Ve sonra yetişkin folk'um, yani kendimi ait bulduğum folklor -tabii daha büyük yaşta- tekno oldu. Tekno hakkında 25 yaşıma kadar bir şey bilmiyordum.
Evet, 25 tekno için biraz geç bir yaş.
Tekno için yaşlı, evet. Ama tekno partilerine gitmeye başladığım, bunun ait olduğum müzik olduğunu hissettim. Gerçekten güçlü bir bağ hissettim, sanki gerçekten müzikal DNA'mın bir parçasıydı. Onu tamamen anlıyor ve içine akabiliyordum. O zamandan beri, tüm sanatsal araştırmalarım bu iki tarafımı bir araya getirme üzerine gelişti. Endülüs tarafı benim için Afrika'ya çok yakın, Avrupa değil. Ve sonra bu çok Avrupalı tat aynı zamanda bir Kuzey Amerika müziği gibi. Yani evet, tekno ve folk müziğime karşı güçlü hislerim var ve her zaman bunları bir araya getirmeye çalışıyorum.
2015'te Gizmo Varillas ile birlikte “Summer Rain” şarkısını yaptınız ve yıllar sonra bir anda TikTok ve Reels'te trend şarkılardan biri haline geldi. Bu iş birliğinden ve nasıl gerçekleştiğinden biraz bahsetmek ister misiniz?
Tabii ki. Bu muhtemelen kariyerim boyunca başıma gelen en çılgınca şey. Gizmo ile on yıl önce tanıştım ve Londra'daki ev stüdyosunda iki gün çalıştık. Londra’da çalıyordum ve gerçekten harika bir müzikal bağımız vardı. Bu şarkıyı gerçekten iki günde yaptık. Sonra o miksledi ve ben de mastering için İspanya'ya götürdüm. Yani tamamen ortaklaşa bir çalışmaydı ve yapması çok kolay bir şeydi ve gerçekten çok düşük bütçeliydi, hiçbir iddiası yoktu, sadece bir araya gelelim ve ne olacağını görelim demiştik. Ve on yıl sonra dünya çapında viral bir şarkı haline geldi, kaç milyon kez çalındığını bilmiyorum.
Sihir gibi bir şey 😊
Kesinlikle sihir gibi, nasıl olduğunu bilmiyoruz. Kimse bunun için para falan da harcamadı. Sadece, bilmiyorum, insanlar dinlemeye başladı. Yani evet, büyük bir sürpriz oldu. Sanırım Gizmo’nun müzik tarzına yakın olduğu için hala çalıyor bu şarkıyı. Ben o zamandan beri tarzımı çok değiştirdim. Ama şu anda elektronik tarafıma daha çok yaklaşan, şarkının yeni bir versiyonu üzerinde çalışıyorum ve bunu ilk kez İstanbul'da canlı olarak çalacağız, daha önce hiç çalmadım.
Oo, bizim için harika bir haber bu.
Evet, yeni düzenlemeyle ilk kez canlı çalacağım. Bu şarkıyı seviyorum ama bunun benim viral şarkım olması çok garip çünkü çok eski bir şarkı.
Her neyse, her zaman benzer iş birlikleri arayışındayım. Çoğunlukla İspanya'dan insanlarla olmak üzere pek çok iş birliği yaptım. Bu yıl birkaç ortak çalışmanın gün ışığına çıkacağını düşünüyorum. Bir tanesi gerçekten iyi bir Portekizli sanatçı ile. Bakalım onlar da viral olacak mı olmayacak mı?
İstanbul’daki ilk konserini 7 Mart’ta vereceksin. Bunun için oldukça heyecanlıyız. Şehir ya da Türkiye müzik sahnesi ile ilgili bir bilgin var mı?
Gerçekten yok. Geleneksel Türk müziğini biraz biliyorum.
Türkiye'ye ya da İstanbul'a hiç gitmedim. Daha çok turistik olan jenerik şeylerle ilgili bilgim var, oraya gitmiş olan insanlar sayesinde. Ve herkes İstanbul'u çok seviyor. Etrafımdaki insanlara İstanbul'a gideceğimi söylediğimde hepsi “aman Tanrım, en sevdiğim şehir” diyor. Bu yüzden gerçekten çok özel olmalı. Sabırsızlıkla bekliyorum. Orada sadece birkaç günüm olacak maalesef. Ama oradaki müzik ortamını daha yakından tanımayı çok isterim,
Elektronik müzik sahnesinde yükselen sanatçılarımız var, ama aynı zamanda, tüm dünyada olduğu gibi, hip hop ve rap de şu anda burada trend. Geleneksel Türk müziği veya Anadolu rock gibi türler de ilgini çekebilir. Zengin bir müzik kültürümüz var ve ayrıca Türk mutfağı da çok lezzetli 😊
Oh, onu duymuştum evet.
Fakat birkaç günden fazlasına ihtiyacın var, belki bir dahaki sefere daha fazla vaktin olur.
Evet, çok isterim. Trompetçilerimden biri daha uzun kalacak, ona hediyelik eşya getirmesini söyleyeceğim.
Ben de tam bunu soracaktım. Canlı performansların çok enerjik görünüyor. İstanbul'da sahnede sana eşlik eden başka müzisyenler de olacak mı?
Tam kadro geliyoruz. Bu üç kişi demek. Yani iki trompetçiyle çalıyorum çünkü yeni albümümde çok fazla trompet melodisi var ve onlarla canlı çalmak gerçekten çok güzel. İstanbul'daki ilk konserimiz için elimizdeki en iyi formatla gelmek istedim.
Harika! Peki sen bu aralar kimleri dinliyorsun?
Sürekli müzik dinliyorum ama buna ne cevap vereceğimi hiç bilmiyorum.
Daniela Pes'i çok dinliyorum. Adını duydunuz mu bilmiyorum. Albümünü daha önce dinlememiştim ama şimdi çok sevdim. İnanılmaz bir şey. Ve bir de ortaçağ folklorunu, elektronikle harmanlayan gerçekten harika bir İspanyol grup var. İsimleri Tarta Relena. Çok iyiler.
Kesinlikle dinleyeceğim, kulağa heyecan verici geliyor.
Albümleri harika ve şu anda çok fazla turneye çıkıyorlar. Onları gerçekten canlı görmek istiyorum. Yani evet, her zaman bu tür mix’ler arıyorum.
Müzik dışında tutkuyla bağlandığın şeyler var mı?
Sanatı her yönüyle çok seviyorum. Sanatı ve kültürü. Aslında modayı da seviyorum. Ve yüzeysel tarafını değil, kumaş yapım sanatını seviyorum. Aslında, İspanya'dan birkaç tasarımcının gerçekten güzel sahne tasarımları var. Geleneksel giysileri çok seviyorum. Yemekle de çok ilgiliyim. Sen de çok güzel bir mutfağınız olduğundan bahsettin 😊
O konuda İstanbul’da epey mutlu olacaksın.
Bütün günümü yiyebildiğim her şeyi yiyerek geçirmek istiyorum.
Yakın gelecek için planların neler?
Şu anda geçen yıl yayınladığım albümün tanıtımına devam ediyorum. Ama yavaş yavaş yeni bir albüm yapmayı düşünmeye başlıyorum çünkü bunun için fikirler birikmeye başladı Ama bu yıl bazı işbirliklerine de odaklanacağım ve ayrıca başka insanlara da prodüktörlük yapmaya başlıyorum.
Üretmeyi ve başka alanlar için müzik yapmayı seviyorum, tiyatro ve dans gösterileri için müzik yaptım. Bu alanları keşfetmeye devam etmek, multimedya gösterileriyle işbirliği yapmak istiyorum.
Harika.
Son olarak eklemek istediğin bir şey var mı?
İşbirliklerine ve özellikle Doğu Avrupa ve ötesinden yeni müzikler tanımaya her zaman çok açığım. Bu yüzden bunu okuyan ve müziğimle ilgilenen, benimle iletişime geçmek isteyen herkes Instagram ya da mail yoluyla bana ulaşabilir. Lütfen bağlantı kuralım.
Harika bir davet! Türkiye’den
bir müzisyenle birlikte yeni şarkılar üretmeniz enfes olur.
Seninle sohbet etmek keyifliydi. Teşekkürler, ve 7 Mart’ta görüşmek üzere!
Yorumlar
Yorum Gönder