(Click here for English)
İzlanda'nın dünyamıza en güzel hediyelerinden biri olan Gusgus hakkında, kısa süre önce yeni albümleri ve video klip şarkıları vesilesiyle burada bahsetmiştik.
Yine İzlandalı Vök'ten Margret Ran'ı da ekibe dahil eden Gusgus, 24 Kasım Cuma akşamı Babylon'da sahne almaya hazırlanıyor. Bunu fırsat bilip, Biggi Veira ile konser öncesi Skype bağlantısı yapma şansı yakaladım.
Keyifli okumalar!
Selam, her şey yolunda mı? Şu an İzlanda'da mısın yoksa İstanbul'a geldin mi?
Merhaba, teşekkürler.
İzlanda'dayım, yarın hareket edeceğiz.
Bir müzisyen olarak İzlanda'da bulunmanın artı ve eksileri neler? Buradan bakınca cennet bir ülke gibi görünüyor.
Berlin, Londra ya da Amerika gibi ana arterlerden uzaktayız. Bulunduğum şehir çok küçük, müreffeh bir yer olmasına rağmen yapabileceklerin sınırlı.
Öte yandan tekno sahnesi burada çok derin değil. Tabii ki yarı-kulüp diyebileceğim yerler ve özellikle yazın bazı rave partilerimiz var. Fakat biraz da izole bir yerde olduğumuzdan, deneyimlerimiz de sınırlı oluyor. Ayrıca yurt dışından gelen grupların da çoğu pop müzik icra edenler oluyor.
İyi olan tarafı ise çok rahat ve konforlu bir yer olması. Dışarısı her zaman serin olduğu için, içeride çalışmak daha iyi oluyor. Havası ve doğası ferahlatıcı. Ama tabii ki benim için en önemli şey evimde olmam ve burada kendimi rahat hissetmem.
Buradaki müzik dünyası küçük bir çember gibi. Herkes birbirini tanıyor. Bu nedenle müzisyenler için bir arada çalışmak oldukça kolay. İnsanlar birbirleriyle stüdyolarını paylaşıyorlar, birlikte takılıyorlar. Mesela Margret Ran; buradaki küçük bir komplekste stüdyosu var. Bana da çok yakın, yaklaşık yarım saat yürüme mesafesinde. Hepimiz bir çeşit aile gibiyiz.
Son albümünüz "DanceOrama" geçtiğimiz haftalarda yayınlandı. İlk tepkiler nasıl? Albümün hikayesini de kısaca anlatabilir misin?
Evet, gerçekten iyi tepkiler aldık. Bir önceki albümlerimiz Mobile Home ve Lias Are More Flexible'ı hazırlarken ben ve Daniel biraz new wave etkisindeydik. 80'ler Gary Numan'ı ve biraz 70'ler elektronik punk'ı ve hatta Tangerine Dreams arpejleri etkilendiğimiz şeyler arasındaydı.
Dolayısıyla özellikle son albümümüz (Mobile Home)oldukça karanlıktı. Son dönemde aramıza Margret Ran katıldı. Kendisi benim arkadaşımdır, bir şarkı çalışmak istediğini söylediğinde ona Higher şarkısının enstrüman kaydını gönderdim. Sonra üzerine çalıştı ve bize demo olarak geri gönderdiğinde, ben ve Daniel buna bayıldık. Onunla yaptığımız şarkı bizim için bir hit oldu. Margret albüm üzerinde daha fazla çalışmak istedi fakat ben ve Daniel albümü neredeyse tamamlamıştık o sırada. Bir nevi "new wave" dönemini kapatıyorduk; bunu denemiştik, iyi de olmuştu ama sonu gelmişti.
Bu arada Margret daha fazla parti müziği yapmak arzusundaydı ve ben de öyleydim. Daniel de bu fikre sıcaktı. Benim niyetim 90'lı yılların başındaki gibi bir rave dünyası yaratmaktı, Tangerine Dream, Spooky gibi sanatçıların yaptığı gibi.. Sonra Sophie'nin "Is It Cold In The Water" şarkısını dinledim ve çok sevdim. Gerçekten çok sert, zeki, içerisinde hafif pop barındıran çılgın bir 90'lar havası taşıyordu. Ben de böyle denemeler yapmak istedim çünkü bu benim için gerçekten sevdiğim ve müziğimde hiç ziyaret etmediğim bir alandı. Gusgus ile başka bir yerdeydik. Sonra bir çok demo ve umut vaad eden şarkı yaptık. Adına "acid corner" dediğim bir köşem var. Burada 90'ların başından kalan 909, 808, SH-101 ve Roland SH-2 aletlerim var. Bunların hepsini tekrar kullanmaya başladım çünkü bir şekilde 90'lar havası estirmek istiyordum. Sonra "Danceorama" demosunu kaydettim ve gerçekten çok sevdim. Bu sırada ilüstratör Syd Brak'ın "Wired For Sound" posterini gördüm ve dedim ki "tamamdır, bu şarkının kapağı da budur". Çocukları aradım, geldiklerinde onlara Danceorama'yı ve diğer demoları dinlettim ve dedim ki "Tamam çocuklar, bir albümümüz var. Hatta iki. Tam olarak tarif edemiyorum, biraz 80'ler ve 90'lar havası, nostaljik, fütüristik, melez bir şey." Margret "dance-o-rama, bayıldım!" dedi. Böylece albümün adına da karar vermiş olduk. Ve aslında 2 albümlük bir serinin ilki bu albüm. Bir çeşit "garipliğin" kapılarını açmış olduk bu şekilde. Dj'lerden de albümün onlar için ilham verici olduğu yorumlarını alıyorum, bu da beni mutlu ediyor.
(Syd Brak, Wired For Sound)
Şarkı sözlerine gelince.. Temelde "danceorama" da gerçekleşebilecek hikayeleri anlatıyorlar. Rocky filmini hatırlıyor musun?
Tabii ki.
"Rivals" şarkısı temelde Rocky hakkında. Filmi bilirsin, Rocky sabahın erken saatlerinde dışarıda koşmaya başlar, aslında boktan bir hayatı vardır. Kız arkadaşı ile arası iyi değildir, fakirdir. Boksördür ve hayatı şiddet doludur. Fakat şampiyonluğu kazanma fırsatı vardır, o da sabahın köründe pratik yapmaya başlar, havayı filan yumruklar..
Fakat bizim dünyamızda, melekler gelir ve ona derler ki: "Rocky, artık şiddet yok. Rahatla, Danceorama'ya gel ve iyi vakit geçir. Bir içki al, bu şiddeti unut, yolun bu değil."
Aslında dünyada sürüp giden şiddete bir mesaj gibi. Tüm rakipler birbirinin varlığına saygı duyun, kabul edin ve bir bara gidip güzel bir şeyler için! Albümdeki şarkı sözlerinin genel olarak konsepti bu. Ruhani tozlar ile bir çeşit eğlence, Danceorama denen mekanda geçen hikayeler.
Bu arada, Danceorama'yı takip edecek ikinci albüm üzerinde de çalışıyoruz. O biraz daha vokal dengesini oturtacak şarkılar içerecek.
Daha önce defalarca İstanbul'da çaldınız. Burayla ilgili hatırladığın bir şey var mı?
Tabii ki Babylon'u hatırlıyorum, hem eski hem de yeni halini. Orada her zaman gerçekten iyi vakit geçirdik. İstanbul'la ilgili güzel hatıralarım var. Oraya ilk geldiğimde şehre aşık olmuştum. Bir sonraki gelişimde eşimden de gelmesini istedim ve orada daha fazla zaman geçirdik. Bence gerçekten romantik, egzotik ve ruhani bir şehir.
Ve aynı zamanda kaotik..
Evet kaotik. Bence motive olmak ve dünyaya farklı gözlerle bakmak için mükemmel bir yer. Özellikle de batı kültürüne biraz fazla bağlı olanlar için. Çünkü orası garip bir füzyon, çağlar boyunca Konstantinapol'den İstanbul'a dönüşümünü hissedebiliyorsun. Kökleri çok derin bir şehir, hem klasik batı hem de orta doğu kültürünü görebiliyorsun. Dinler için de böyle. Hristiyanlar ve müslümanlar bir arada. Yani deneyimleyebildiğim kadarıyla süper güçlü bir şehir.
Buradaki müzik piyasası hakkında bir bilgin var mı?
Pek yok. Fakat radyoda denk geldikçe fark ediyorum, gerçekten melodileriniz hoşuma gidiyor. Oldukça duygusal bence.
Cuma akşamı sizi bir kez daha Babylon'da izleyeceğimiz için heyecanlıyız. Bizi neler bekliyor?
Mobile Home albümünden 2-3 şarkı çalacağız. Sonra Featherlight gibi hitlerimiz olur ve yeni albümden şarkılar tabii ki.
Müzik dışında tutkulu olduğun bir şey var mı?
Kutu oyunları.
Öyle mi, hangileri?
Tuhaf olanları.
Kutu oyunlarının tasarımında çok ciddi gelişmeler oldu ve artık daha macera dolular.
Çok fazla televizyon izlemiyorum. Bazı filmleri izlerken "nasıl biteceğini biliyorum, zaman öldürmeme gerek yok" diyorum.
Bu arada bence "Dune"un son kutu oyunu gerçekten harika. Genellikle erkek kardeşim ve damadımla oynuyoruz. İnsanlık tarihine ait tuhaf savaşlarla alakalı oyunlar da ilgimi çekiyor. Hindistan'ın sömürgelikten kurtulması ya da Finlandiya'daki iç savaş gibi.
Peki yakın gelecek için planların neler?
Bu hafta sonundan sonra tüm odağım bir sonraki albümü bitirmek olacak. Çünkü aslında bu iki albüm bir paket gibi. Ardından önümüzdeki sonbaharda turneye çıkacağız.
Önümüzdeki sene bir kaç festivalde ve konserde çalacağız.
Çok teşekkürler, son olarak eklemek istediğin bir şey varsa alalım.
Nazik olmayı unutmayın. Dünya yeterince zor bir yer, daha da zorlaştırmayın. Benim görüşüm bu. Cuma akşamı da, aslında bununla ilgili olacak. Müzikle motive olacağımız, birlikte eğleneceğimiz ve belki biraz ruhani bir gece bizi bekliyor!
👍
YanıtlaSil