(click here to read this interview in English)
O, sahnede tam bir enerji topu.
İlk albümü "Paris" ile Türkiye'de geniş bir dinleyici kitlesine ulaştı, konserleri dolup taşıyor.
Son albümü "A La Menthe" 2015 yılında yayımlandı.
Şarkıları Türkçe'ye uyarlandı.
1984 doğumlu, İsrail'li müzisyen Riff Cohen, 18 ve 19 Nisan akşamı Salon İKSV sahnesinde olacak.
Türkiye turnesi öncesi, şirinlik muskası Cohen ile sohbet ettik:
Paris'e taşınmadan önce Tel Aviv'de yaşayıp büyüdün. Tel Aviv'de çocuk olmak nasıl bir şeydi? Müzik yapmaya nasıl karar verdin?
Tel Aviv'deyken müzik yapmaya karar vermiştim. Aslında ben çok küçükken ailem kararını vermiş. Sanat okullarına gidip müzik, tiyatro ve dans dersleri alıyordum. 24 yaşına geldiğimde albüm yapmaya karar verdim. Tabii bunu başarmak oldukça vaktimi aldı. 25 yaşımda, oradaki müzik endüstrisini yerinde görmek için Paris'e gittim. Fransa'daki ailem Nice'te olduğu için, Paris'e ilk gittiğimde çok yalnızlık çektim. Paris, yeni arkadaş edinmesi çok güç bir yer, kapalı bir toplum yapısı var. Bu anlamda Tel Aviv'den oldukça farklı diyebilirim. Çünkü Tel Aviv'de, farklı ekonomik sınıflardan olsa bile -ki orada çok fazla sınıf farkı yoktur-, herkes birbiriyle rahatça konuşur, sosyalleşir, yemek yer. Yani herkes günün sonunda birlikte "humus" yer. :)
İlk albümde İbranice, Nubian ve Arapça şarkılar söyledin. Bu dilleri bilmeyen dinleyiciler için dinlemesi zor olsa gerek. Başlangıçta böyle bir albüm için şüphelerin oldu mu?
Aslında aynı albümde farklı dillerde şarkı söyleme konusunda şüphelerim vardı. Çünkü benzer bir şey çok fazla görmemiştim, ama bugün bu konuda kurallar olduğuna inanmıyorum. Bana bu gücü veren de İsrailli harika sanatçı Yael Naim oldu. Kendisi de Fransa'da bir albüm yapmıştı ve o albümdeki şarkıların %70'i İbranice'ydi. Bu konuların artık problem olmayacağını anlamış bulunmaktayım. Ayrıca ne Amerikalı'yım, ne de sadece Fransız'ım. Söylediğim diller benim de bir parçam, ve ilk albümün konsepti bu şekilde oluştu.
Red Hot Chili Peppers'a "I'm With You" dünya turnesinde eşlik ettin. Bu nasıl bir deneyimdi?
Kesinlikle inanılmazdı. 50.000 kişinin karşısında şarkı söylemenin enerjisi tarif edilemez. Sahneden, sonu olmayan bir insan kalabalığı görüyorsun. Yaptığın her hareket, söylediğin her söz devleşiyor ve bu beni oldukça iyi hissettirdi. Diğer sahnelerde bu enerjiyi yakalamanız çok zor. Ayrıca RHCP üyelerine de hayran kaldım, yaşlarına rağmen sahnede çok gençler, yeni müzikler keşfetme konusunda çok istekliler. Anladım ki, müzisyenin yaşı yok. Bu damarlarında hissettiğin bir aşk, benim için ilham vericiydi. Özetle çok mutlu olduğum bir deneyimdi.
2011 yapımı "A Bottle in a Gaza Sea" filminde "Efrat" rolüyle karşımıza çıktın. Fikir nasıl oluştu?
Aslında başka bir kaç film projesinde daha yer aldım. Amacım sinema endüstrisinde olup biteni kavramak ve deneyim kazanmaktı. Yani işlerin nasıl yürüdüğünü görmek açısından faydalı oldu diyebilirim.
İstanbul'da çok defa sahne aldın. Türk dinleyicisi seni ve sahnedeki enerjini gerçekten çok seviyor. Bir çok şarkına eşlik ediyor, hatta Türkçe'ye uyarlanan şarkıların oldu. Bu seni şaşırtıyor mu? Türkiye'den dinlediğin bir grup var mı?
Taksim Trio'yu çok seviyorum. 70'ler Türk müziğini ve rock soundunu dinliyorum. Aslında Türkiye'deki müzik dünyasında olup biteni anlamam, Fatih Akın'ın filmi "Crossing the Bridge" sayesinde oldu. Sonra gördüm ki Tel Aviv ile çok benzer müzik zevklerimiz var. Çünkü müzik farklı kültürlerden, doğu ve batıdan birlikte etkileniyor. Bu nedenle Türkiye'deki dinleyicilerin benim müziğimi anlamalarına, video kliplerimi sevmelerine şaşırmıyorum. Ben de Akdenizliyim ve yaptığım müzikte hem doğudan hem batıdan kökler var. Dolayısıyla çok ortak noktamız olduğunu düşünüyorum. Türkiye'de şarkılarıma olan ilgiden çok mutlu oluyorum, çok saygı duyuyorum. Umarım bu devam eder ve yeni şarkılarımı da seversiniz.
Bugünlerde insanlar, yaşanan terör saldırıları nedeniyle, dünyanın hiçbir yerinde kendilerini güvende hissedemiyorlar. Müzik bizi iyileştiriyor, ne düşünüyorsun?
Bence "kültür", insanların birbirleriyle iletişim kurmalarına yardım ediyor..İnsani şeyler, günlük hayatlarımız, bizi mutlu eden şeyler, bizi güldüren şeyler, yediklerimiz...Bu tür basit günlük şeyler aracılığıyla birbirimizi sevebileceğimize inanıyorum. Aramızda bu tür bir ilişki geliştirebilmemiz, birbirimizi sevebilmemiz çok önemli.
Favori bir konser şehrin ya da mekanın var mı?
Türkiye'de mi? Hayır. İstanbul'u çok seviyorum ve kimsenin bilmediği yerleri keşfetmeye bayılıyorum. tekneye binip kuşlara eşlik etmek gibi deneyimleri seviyorum. Bir de leziz yemekleriniz var tabii!
Sahnede özellikle canlı çalmayı sevdiğin bir şarkı var mı?
Cevabı güç...Sanırım “Que Du Bonheur” diyebilirim.
Bu arada şarkıları canlı olarak kaydetmeyi tercih ediyorum. Ama bazı şarkılar var ki, örneğin “Jean qui rit Jean qui pleure”, sahnede canlı çalarken yapamayacağım kısımları var..Kendimi daha iyi ifade edebilmek için bu kısımlarda kayıtlardan faydalanıyorum.
Son albüm "A La Menthe"in üzerinden nerededyse 2 yıl geçti. Yakında yeni şarkılar duyabilecek miyiz?
2 yıl geçti mi gerçekten, wow! Hem yeni, hem de çok eskiden şarkılarım var ve en kısa sürede yayınlamayı umuyorum.
Bugünlerde kimleri dinliyorsun?
Travis Scott, Tame Impala, Connan Mockasin..
Yakın gelecek için planların neler?
Avrupa'da konserlerim var..Türkiye turnem var..Macaristan, İsrael ve Hollanda var..Bir de dişçiye gitmek, ev eksiklerini gidermek gibi basit planlarım var :)
Aşağıdaki cümleleri nasıl tamamlarsın?
- Müziksiz bir dünya, çok üzgün olurdu.
- Şarkıcı olmasaydım, tasarımcı olurdum. (ya da müzik teknisyeni, video klip yönetmeni, makyaj sanatçısı, fotoğrafçı...ama kesinlikle yaratıcı bir şey olurdum!)
- Bazen kendimi, temizlik yaparken şarkı söylerken buluyorum.
- Neşelenmek için, duş alırım ya da yatakta sinema izlerim.
Cevaplar için çok teşekkürler.. Eklemek istediğin bir şey var mı?
Gerçekten çok mutluyum, Türkiye turnesi için sabırsızlanıyorum. Sürekli yeni provalarla hazırlık yapıyorum. Çok teşekkürler, çok yakında görüşmek üzere!
O, sahnede tam bir enerji topu.
İlk albümü "Paris" ile Türkiye'de geniş bir dinleyici kitlesine ulaştı, konserleri dolup taşıyor.
Son albümü "A La Menthe" 2015 yılında yayımlandı.
Şarkıları Türkçe'ye uyarlandı.
1984 doğumlu, İsrail'li müzisyen Riff Cohen, 18 ve 19 Nisan akşamı Salon İKSV sahnesinde olacak.
Türkiye turnesi öncesi, şirinlik muskası Cohen ile sohbet ettik:
Paris'e taşınmadan önce Tel Aviv'de yaşayıp büyüdün. Tel Aviv'de çocuk olmak nasıl bir şeydi? Müzik yapmaya nasıl karar verdin?
Tel Aviv'deyken müzik yapmaya karar vermiştim. Aslında ben çok küçükken ailem kararını vermiş. Sanat okullarına gidip müzik, tiyatro ve dans dersleri alıyordum. 24 yaşına geldiğimde albüm yapmaya karar verdim. Tabii bunu başarmak oldukça vaktimi aldı. 25 yaşımda, oradaki müzik endüstrisini yerinde görmek için Paris'e gittim. Fransa'daki ailem Nice'te olduğu için, Paris'e ilk gittiğimde çok yalnızlık çektim. Paris, yeni arkadaş edinmesi çok güç bir yer, kapalı bir toplum yapısı var. Bu anlamda Tel Aviv'den oldukça farklı diyebilirim. Çünkü Tel Aviv'de, farklı ekonomik sınıflardan olsa bile -ki orada çok fazla sınıf farkı yoktur-, herkes birbiriyle rahatça konuşur, sosyalleşir, yemek yer. Yani herkes günün sonunda birlikte "humus" yer. :)
İlk albümde İbranice, Nubian ve Arapça şarkılar söyledin. Bu dilleri bilmeyen dinleyiciler için dinlemesi zor olsa gerek. Başlangıçta böyle bir albüm için şüphelerin oldu mu?
Aslında aynı albümde farklı dillerde şarkı söyleme konusunda şüphelerim vardı. Çünkü benzer bir şey çok fazla görmemiştim, ama bugün bu konuda kurallar olduğuna inanmıyorum. Bana bu gücü veren de İsrailli harika sanatçı Yael Naim oldu. Kendisi de Fransa'da bir albüm yapmıştı ve o albümdeki şarkıların %70'i İbranice'ydi. Bu konuların artık problem olmayacağını anlamış bulunmaktayım. Ayrıca ne Amerikalı'yım, ne de sadece Fransız'ım. Söylediğim diller benim de bir parçam, ve ilk albümün konsepti bu şekilde oluştu.
Red Hot Chili Peppers'a "I'm With You" dünya turnesinde eşlik ettin. Bu nasıl bir deneyimdi?
Kesinlikle inanılmazdı. 50.000 kişinin karşısında şarkı söylemenin enerjisi tarif edilemez. Sahneden, sonu olmayan bir insan kalabalığı görüyorsun. Yaptığın her hareket, söylediğin her söz devleşiyor ve bu beni oldukça iyi hissettirdi. Diğer sahnelerde bu enerjiyi yakalamanız çok zor. Ayrıca RHCP üyelerine de hayran kaldım, yaşlarına rağmen sahnede çok gençler, yeni müzikler keşfetme konusunda çok istekliler. Anladım ki, müzisyenin yaşı yok. Bu damarlarında hissettiğin bir aşk, benim için ilham vericiydi. Özetle çok mutlu olduğum bir deneyimdi.
2011 yapımı "A Bottle in a Gaza Sea" filminde "Efrat" rolüyle karşımıza çıktın. Fikir nasıl oluştu?
Aslında başka bir kaç film projesinde daha yer aldım. Amacım sinema endüstrisinde olup biteni kavramak ve deneyim kazanmaktı. Yani işlerin nasıl yürüdüğünü görmek açısından faydalı oldu diyebilirim.
İstanbul'da çok defa sahne aldın. Türk dinleyicisi seni ve sahnedeki enerjini gerçekten çok seviyor. Bir çok şarkına eşlik ediyor, hatta Türkçe'ye uyarlanan şarkıların oldu. Bu seni şaşırtıyor mu? Türkiye'den dinlediğin bir grup var mı?
Taksim Trio'yu çok seviyorum. 70'ler Türk müziğini ve rock soundunu dinliyorum. Aslında Türkiye'deki müzik dünyasında olup biteni anlamam, Fatih Akın'ın filmi "Crossing the Bridge" sayesinde oldu. Sonra gördüm ki Tel Aviv ile çok benzer müzik zevklerimiz var. Çünkü müzik farklı kültürlerden, doğu ve batıdan birlikte etkileniyor. Bu nedenle Türkiye'deki dinleyicilerin benim müziğimi anlamalarına, video kliplerimi sevmelerine şaşırmıyorum. Ben de Akdenizliyim ve yaptığım müzikte hem doğudan hem batıdan kökler var. Dolayısıyla çok ortak noktamız olduğunu düşünüyorum. Türkiye'de şarkılarıma olan ilgiden çok mutlu oluyorum, çok saygı duyuyorum. Umarım bu devam eder ve yeni şarkılarımı da seversiniz.
Bugünlerde insanlar, yaşanan terör saldırıları nedeniyle, dünyanın hiçbir yerinde kendilerini güvende hissedemiyorlar. Müzik bizi iyileştiriyor, ne düşünüyorsun?
Bence "kültür", insanların birbirleriyle iletişim kurmalarına yardım ediyor..İnsani şeyler, günlük hayatlarımız, bizi mutlu eden şeyler, bizi güldüren şeyler, yediklerimiz...Bu tür basit günlük şeyler aracılığıyla birbirimizi sevebileceğimize inanıyorum. Aramızda bu tür bir ilişki geliştirebilmemiz, birbirimizi sevebilmemiz çok önemli.
Favori bir konser şehrin ya da mekanın var mı?
Türkiye'de mi? Hayır. İstanbul'u çok seviyorum ve kimsenin bilmediği yerleri keşfetmeye bayılıyorum. tekneye binip kuşlara eşlik etmek gibi deneyimleri seviyorum. Bir de leziz yemekleriniz var tabii!
Sahnede özellikle canlı çalmayı sevdiğin bir şarkı var mı?
Cevabı güç...Sanırım “Que Du Bonheur” diyebilirim.
Bu arada şarkıları canlı olarak kaydetmeyi tercih ediyorum. Ama bazı şarkılar var ki, örneğin “Jean qui rit Jean qui pleure”, sahnede canlı çalarken yapamayacağım kısımları var..Kendimi daha iyi ifade edebilmek için bu kısımlarda kayıtlardan faydalanıyorum.
Son albüm "A La Menthe"in üzerinden nerededyse 2 yıl geçti. Yakında yeni şarkılar duyabilecek miyiz?
2 yıl geçti mi gerçekten, wow! Hem yeni, hem de çok eskiden şarkılarım var ve en kısa sürede yayınlamayı umuyorum.
Bugünlerde kimleri dinliyorsun?
Travis Scott, Tame Impala, Connan Mockasin..
Yakın gelecek için planların neler?
Avrupa'da konserlerim var..Türkiye turnem var..Macaristan, İsrael ve Hollanda var..Bir de dişçiye gitmek, ev eksiklerini gidermek gibi basit planlarım var :)
Aşağıdaki cümleleri nasıl tamamlarsın?
- Müziksiz bir dünya, çok üzgün olurdu.
- Şarkıcı olmasaydım, tasarımcı olurdum. (ya da müzik teknisyeni, video klip yönetmeni, makyaj sanatçısı, fotoğrafçı...ama kesinlikle yaratıcı bir şey olurdum!)
- Bazen kendimi, temizlik yaparken şarkı söylerken buluyorum.
- Neşelenmek için, duş alırım ya da yatakta sinema izlerim.
Cevaplar için çok teşekkürler.. Eklemek istediğin bir şey var mı?
Gerçekten çok mutluyum, Türkiye turnesi için sabırsızlanıyorum. Sürekli yeni provalarla hazırlık yapıyorum. Çok teşekkürler, çok yakında görüşmek üzere!
Yorumlar
Yorum Gönder