Ana içeriğe atla

BİR ŞİİR: "KENDİ SESİNDEN" SYLVIA PLATH - LADY LAZARUS


Türkiye'de daha çok "Sırça Fanus" kitabıyla bilinen Amerika'lı yazar Sylvia Plath, Alman bir baba ve Amerika'lı bir annenin çocuğu olarak 1932 yılında Boston'da dünyaya geldi...Plath'ın babasını hiç sevmediği bilinir..Hatta "Daddy" şiirinde kendisi hakkında şunları söyler:

"You do not do, you do not do 
Any more, black shoe 
In which I have lived like a foot 
For thirty years, poor and white, 
Barely daring to breathe or Achoo.  
Daddy, I have had to kill you. 
You died before I had time-- 
Marble-heavy, a bag full of God, 
Ghastly statue with one gray toe 
Big as a Frisco seal"

aynı şiirin şu dizelerinde de kendisini faşist olarak niteler...

"Every woman adores a Fascist, 
The boot in the face, the brute 
Brute heart of a brute like you."

Plath'ın hiç kolay bir hayatı olmadı...Sürekli manik-depresyonla boğuştu...Henüz 20 yaşındayken  annesinin uyku haplarıyla ilk intihar girişiminde başarılı olamadı...24 yaşındayken İngiliz şair Ted Hughes ile evlendi..1960 yılında "Frieda" ismini verdikleri kızları dünyaya geldi..Ancak bu güzel aşkın tatlı meyvesi Plath'ın hayatını yoluna sokmaya ne yazık ki yetmedi...Çünkü bir "kara kedi" (tamamen aşkın masumiyetinden duyulan korkudandır bu tanım); Nazi'lerden kaçan Alman bir kadın Assia Wevill, hayatlarına girdi...Ted Hughes, Assia'ya ilk görüşte aşık oldu...Kendisi bu aşkı şu şekilde ifade eder:

"We didn't find her - she found us. 
She sniffed us out. She sat there 
Slightly filthy with erotic mystery. 
I saw the dreamer in her 
Had fallen in love with me and she did not know it. 
That moment the dreamer in me 
Fell in love with her, and I soon knew it"

Ted Hughes, güzel Assia ile bol acı soslu aşklarını yaşamaya başladı...Ve 1962'de Plath, Hughes'dan ayrıldı...11 Şubat 1963 sabahı, Plath'ı kontrol etmek için evine gelen hemşire, mutfak kapısını açamadı...Çilingir çağırıp içeri girdiklerinde Plath'ı, kafası fırının içinde karbon monoksit zehirlenmesinden ölmüş olarak buldular...Aynı sabah 04.30 sularında intihar ettiği tahmin edilmiştir...Ne hüzünlü bir hikayedir ki, aynı tarihte Assia, Ted Hughes'un çocuğuna hamileydi ve bu çocuğu kürtajla aldırmak zorunda kalmıştı..Mutlu sonlara yer olmayan dünya masallarından birisidir...Daha da hüzünlüsü, Assia Wevill bundan tam 6 sene sonra, 23 Mart 1969 yılında mutfak kapsını kilitlemiş, pencereleri sıkıca kapatmış ve 4 yaşındaki kızı Shura ile uyku haplarını içtikten hemen sonra, Plath'la aynı şekilde intihar ederek kızı ile birlikte gaz zehirlenmesinden ölmüştür...

Bu hazin hikayenin ardından, şimdi, aşağıda hem orjinal metni hem de Türkçe çevirisini bulacağınız Plath şiiri Lady Lazarus'u kendi güzel sesinden dinleyelim..:

I have done it again.
One year in every ten
I manage it--

A sort of walking miracle, my skin
Bright as a Nazi lampshade,
My right foot

A paperweight,
My face a featureless, fine
Jew linen.

Peel off the napkin
O my enemy.
Do I terrify?--

The nose, the eye pits, the full set of teeth?
The sour breath
Will vanish in a day.

Soon, soon the flesh
The grave cave ate will be
At home on me

And I a smiling woman.
I am only thirty.
And like the cat I have nine times to die.

This is Number Three.
What a trash
To annihilate each decade.

What a million filaments.
The peanut-crunching crowd
Shoves in to see

Them unwrap me hand and foot--
The big strip tease.
Gentlemen, ladies

These are my hands
My knees.
I may be skin and bone,

Nevertheless, I am the same, identical woman.
The first time it happened I was ten.
It was an accident.

The second time I meant
To last it out and not come back at all.
I rocked shut

As a seashell.
They had to call and call
And pick the worms off me like sticky pearls.

Dying
Is an art, like everything else.
I do it exceptionally well.

I do it so it feels like hell.
I do it so it feels real.
I guess you could say I've a call.

It's easy enough to do it in a cell.
It's easy enough to do it and stay put.
It's the theatrical

Comeback in broad day
To the same place, the same face, the same brute
Amused shout:

'A miracle!'
That knocks me out.
There is a charge

For the eyeing of my scars, there is a charge
For the hearing of my heart--
It really goes.

And there is a charge, a very large charge
For a word or a touch
Or a bit of blood

Or a piece of my hair or my clothes.
So, so, Herr Doktor.
So, Herr Enemy.

I am your opus,
I am your valuable,
The pure gold baby

That melts to a shriek.
I turn and burn.
Do not think I underestimate your great concern.

Ash, ash--
You poke and stir.
Flesh, bone, there is nothing there--

A cake of soap,
A wedding ring,
A gold filling.

Herr God, Herr Lucifer
Beware
Beware.

Out of the ash
I rise with my red hair
And I eat men like air.


LADY LAZARUS


Bak, gene yaptım işte.
Her on yılda bir
Nasılsa buluyorum bir yolunu –
Bir çeşit yürüyen mucize, derim
Bir Nazi abajuru kadar parlak,
Sağ ayağım
Bir kağıt baskısı,
Yüzüm, şekilsiz, ince
Yahudiden bir çarşaf.
Sıyır örtüyü
Ey benim düşmanım.
Nasıl, ürkütüyor muyum? –
Bumum, göz oyuklarım, eksik dişlerimle?
Bu kokan soluk
Bir günde gider.
Çok geçmez, çok geçmez
Mezar kovuğumun yediği etim
Yerini bulur üstümde
Ve ben gülümseyen bir kadın.
Daha otuzuncu baharımda.
Kedi gibi dokuz canlı.
Bu üçüncüsü şimdilik.
Ne aşağılık iş
Yok etmek her on yılı.
Nasıl milyonlarca lif.
Seyretmek için doluşan
Ağzı çekirdekli kalabalık
Soyuyorlar beni elleriyle, ayaklarıyla-
İşte büyük striptiz.
Baylar, bayanlar,
Bunlar ellerim,
Bunlar dizlerim.
Bir deri bir kemik olabilirim,
Gene de tıpatıp aynı kadınım.
On yaşındaydım ilk keresinde.
Kazaydı.
Kararlıydım ikincisinde
Sonunu getirmeye ve geri dönmemeye.
Bir deniz kabuğu gibi
Kapanmış sallanıyordum.
Durmadan çağırmaları, yapışkan inciler gibi
Bir bir ayıklamaları gerekti böcekleri üstümden.
Ölmek
Bir sanattır, her şey gibi.
Eşsiz bir ustalıkla yapıyorum bu işi.
Öyle ustaca ki insana korkunç geliyor.
Öyle ustaca ki gerçeklik duygusu veriyor.
Bu konuda iddialıyım sanırım.
Bu iş güç değildir bir hücredeyseniz eğer.
Güç değil bu işi yapıp hiç kımıldamamak.
Güç olan güpegündüz
Büyük bir gösterişle
Aynı yere, aynı yüze, aynı hoyrat
Bağrışmaya dönmek:
‘Bir mucize!’
işte bu beni yıkan.
Bir ücreti var.
Yaralarıma bakmanın, bir ücreti var
Nabzımı yoklamanın -
Gerçekten atıyor kalbim.
Bir ücreti var, büyük bir ücreti var hem de
Bir sözümü duymanın, dokunmanın,
Kanımın bir damlasının
Ya da saçımın, giysilerimin bir parçasının.
Ya, ya, Herr Doktor.
YA, Herr Düşman.
Sizin eserinizim ben,
Sizin değerli eşyanız,
O som altından bebek
Hani bir çığlıkta eriyen.
Dönüyorum ve yanıyorum.
Büyük ilginizi küçümsediğimi sanmayın.
Küller, küller-
Karıştırıp duruyorsunuz.
Et, kemik, başka bir şey yok –
Bir kalıp sabun,
Bir nişan yüzüğü,
Bir diş dolgusu, altın.
Herr Tanrı, Herr İblis
Sakının
Sakının.
Küllerin arasından
Kızıl saçlarımla dirilip doğruluyorum
Ve solurcasına insan yiyorum.






Yorumlar