Ana içeriğe atla

BİR RÖPORTAJ: FIL BO RIVA

(click here to read in English)

2017'den beri onun takipçisiyiz! Aykırı vokal tarzıyla kalp sızlatan melodilerine hayran kaldığımız genç müzisyen Filippo Bonamici'den ilk olarak bu sayfalarda bahsetmiş; son olarak da Nisan ayı içerisinde debut albümünü burada tanıtmıştık.

Fil Bo Riva'yı Berlin'deki stüdyosunda yeni şarkılar kaydederken yakaladık ve kısa bir telefon görüşmesi ile aklımızdaki sorulara yanıt aldık.

Önümüzdeki dönemde kendisini İstanbul'da canlı dinleyebilmeyi umarak, sizleri sohbetimizle baş başa bırakalım:

Selam Fil. Şu an Berlin'desin, değil mi?

Evet, 7 yıldır Berlin'de yaşıyorum ve şu anda stüdyoda yeni şarkılar kaydediyorum!

Süper! Berlin gerçekten harika bir şehir ama şu aralar soğuk olmalı.

Ah evet, dondurucu. Aralık ve mart arasında daha da soğuk oluyor. Ama işin güzel tarafı, dışarda soğuk havayı görebiliyorken stüdyoda çalışmak.

2016'da Berlin'de Lollapalooza Festivali'ndeydim ve unutulmaz bir Radiohead konseri izlemiştim.

Ah, ben de oradaydım. Müthişti.

Roma'da doğdun ve sonrasında İrlanda'ya ve oradan Berlin'e taşındın. Bu yolculuk nasıl oldu?

İtalya'da doğup büyüdüm. Babam Romalı, annem ise Alman. 14 yaşıma geldiğimde İrlanda'ya taşınmak için ailemden onay aldım. Başlarda şaka gibi geliyordu ama sonunda bu hayalim gerçek oldu ve İrlanda'ya tek başıma gittim, orada 4 sene geçirdim. O süreçte İngilizce ve müzik kültürü hakkında bir çok şey öğrendim. Okulu bitirdikten sonra 2 sene ara verdim. 2012'de üniversite için Berlin'e taşındım. Ürün dizaynı üzerine Berlin Sanat Üniversitesi'ne başladım. Fakat müzik, hayatımın her zaman bir parçasydı, sürekli laptop'ıma şarkılar kaydediyordum. Bir gün kız arkadaşımdan ayrıldım ve çok fazla boş vaktim olmaya başladı. Ben de müziğe daha çok zaman ayırmaya başladım ve sonunda "belki de 6 ay kadar üniversiteye ara verip müziğe ve şarkı sözlerime konsantre olmalıyım" dedim. Ve öyle de yaptım. 2015 yılından beri sadece müzikle uğraşıyorum.

Bildiğim kadarıyla Berlin oldukça canlı ve gece hayatıyla da hareketli bir yer. Orada olmanın sana ne tür faydaları var?

Bence Berlin'de olmanın en büyük avantajı, şehrin insana ilham veren bir çok avantaj sunması. Fakat tüm bu olanaklar aynı zamanda dikkat dağıtıcı da olabiliyor. Çünkü burada yapacak gerçekten çok fazla şey var, 24 saat yaşayan bir şehir. Bazen kafa karıştırıcı olabiliyor. Fakat ne mutlu bana ki çok parti insanı değilim. Geceleri barda oturup arkadaşlarla içerek sohbet etmeyi seviyorum. Ama gece kulüplerine uğramıyorum. Bu yüzden rahatım.

O halde sanıyorum elektronik müzikle çok ilgili değilsin.

Pek değilim aslında. Buraya geldikten sonra daha çok dinlemeye başladım evet, tüm müzik türlerine açığım. Ama dans etmeyi seven biri değilim.

Peki Felix Anton Remm ile nasıl tanışıp birlikte müzik yapmaya karar verdiniz?

2015 yılında, bazı demo kayıtlarımı tamamladıktan hemen sonra tanıştık. Demolarımı soundcloud'a yüklemiş ve facebook'ta birçok gruba link bırakmıştım. İnsanlar şarkımı beğenmeye ve altına yorumlar yazmaya başladı. Felix de onlardan biriydi ve ortak bir arkadaşımız vardı. Bir gün bana "hey, şarkılarını dinledim. buluşmak ister misin?" diye mesaj attı. Ben de "tabii, ben de birlikte müzik yapabileceğim insanlar arıyorum" dedim. Sonra buluştuk, bir şeyler içtik ve birlikte çalışmaya başladık.

Peki projenin adı neden "Fil Bo Riva"?

Fil ve Bo kelimeleri benim adım ve soyadımın ilk iki harfinden geliyor: Filippo Bonamici.

Riva ise bir kaç yıl sonra ilave oldu. Bir süre üçüncü bir isim için araştırma yaptım çünkü 3 rakamına inanılmaz derecede takıntılıyım. 3 kelimeli bir sahne adı olsun istiyordum ve 50 kelimelik bir liste oluşturmuştum. "Riva" "luna" gibi kelimeleri topluyordum, "al pacino" "robert de niro" gibi kulağa gelen bir soyisim seçmeliydim ve "riva" da karar kıldım.

Bence çok özel bir vokal tarzın var ve bu da yaptığın müziği benzersiz kılıyor. İlham kaynakların neler?

En büyük ilhamım her zaman The Beatles oldu. Onun müziği ile büyüdüm ve bu ilhamla şarkı sözü yazmaya başladım. Tabii The Doors, Jim Morrison da var. Aslında hem ruhumda hem de aklımda çokca 60'lar müziği var.

İlk albümün "Beautiful Sadness" bu sene başlarında yayınlandı. Bence bir şaheser. Sana gelen tepkiler nasıl?

Üzerine bu kadar uğraştıktan sonra ilk albümümü yayınlamak çok güzel bir his. Avrupa'daki konserlerimde insanların tepkilerini görüyorum, çok güzel. Özellikle konserlerde insanların şarkılara eşlik etmesi muazzam bir duygu. 

Bu arada albüm kapağına da bayıldım. Hikayesi nedir?

Albüm kapağı o zamanki kız arkadaşım tarafından resmedildi. Albüm üzerinde birlikte çok çalışmıştık. Aklımdaki fikir üzerinden bende bir kapak tasarımı vardı aslında, kadın melekler göğe doğru yükseliyorlar ve bil el tarafından yukarı itiliyorlar. Tabii ki o çok daha iyi bir ressamdı ve renklerle arası benden çok daha iyiydi. Böylece birlikte çalışmaya başladık ve o da taslağın tamamını boyadı. 50'ye yakın farklı boyanmış versiyonu arasından şu anki halini seçtik.

Çok iyi bir seçim.

Çok teşekkür ederim.

Sonrasında bir de 5 şarkılık akustik bir versiyonu yayınlandı albümün. Bu fikir nasıl oluştu?

Evet, albümü kaydettikten sonra akustik versiyonlarını da çalmaya başladık. Özellikle küçük mekanlardaki konserlerimizde yapıyorduk bunu. Sonrasında Felix'in evinde bu şarkıları kaydettik. 3 gün içerisinde tamamladık ve ortaya çıkan şey hoşumuza gidince insanlarla paylaşmaya karar verdik.

Peki şarkıları nasıl seçtiniz?

Konserlerde en sık çaldığımız akustik şarkılardan seçtik. Aslında tamamen kişisel tercihler.

İstanbul veya Türkiye'deki müzik sahnesi hakkında hiç fikrin var mı?

Pek yok. Geçtiğimiz yıllar içerisinde alman müziği üzerine konsantre durumdaydım. İtalyan müziğine bile yabancı kaldım diyebilirim.

Önümüzdeki sene içerisinde Almanya, İsviçre ve Avusturya'yı kapsayan bir turne programın olduğunu görüyorum. Favori bir konser mekanın var mı? Ve de İstanbul'da sahne almak ister miydin?

Farklı şehir ve ülkelerde çalmak çok güzel.  Ama şahsen İtalya'da, Roma ve Milano gibi şehirlerde çalmayı seviyorum çünkü oralıyım. İtalya'da çaldığımda daha duygusal ve güçlü hissediyorum. Sonuçta ana dilinde ilietişim kurduğun insanlarla daha güçlü bir bağ kuruyorsunuz.

İstanbul'da çalmayı çok isterim. Bazen "lütfen İstanbul'a da gelin" gibi mesajlar alıyorum. Turne tarihlerine uydurup, ajanslarla bütçe konusunda anlaşabilirsek çok isterim.

Bugünlerde kimleri dinliyorsun?

Güzel soru, biraz düşüneyim. Artık devir spotify devri, çok fazla öneri karşımıza çıkıyor. Ama bir şeyler dinlediğimde, genelde kendi hazırladığım spotify listelerini dinliyorum. Dün Leonard Cohen dinliyordum örneğin. 60 ve 70'lerin müziğini tercih ediyorum.

Yakın gelecek için planların neler?

Şu an Berlin Kreuzberg'de stüdyodayız. Yeni şarkılar yazııp kaydediyorum. Yani yeni şarkılar yolda!

Teşekkür ederim, eklemek istediğin bir şey var mı?

Güzel sorular oldu, kısa zamanda görüşmek üzere!

Yorumlar