Ana içeriğe atla

BİR RÖPORTAJ: SELÇUK SAMİ CİNGİ


(Fotoğraf: Emre Başer)

Bir çok müziksever onu, Queen tribute grubu ile gerçekleştirdiği unutulmaz Queen performansları ile veya Yüksek Sadakat grubuna katıldığı zamanlardan tanıyor olabilir. Yetenekli müzisyen Selçuk Sami Cingi, şu an Amerika'da heyecan verici bir yeni albüm hazırlığı içerisinde. Geçtiğimiz günlerde kendisi ile kurduğumuz facetime bağlantısı ile Ankara yılları, müzikal yolculuğu, Amerika kararı ve yeni şarkıları hakkında harika bir sohbet gerçekleştirdik.

En kısa zamanda canlı Cingi performansları izleyebilmeyi dileyerek, sizi sohbetimizle baş başa bırakıyorum:


Ankara’lısın..Ankara’yı seven çok sever, sevmeyen de hiç sevmez..Sen ne hissediyorsun?

İlk çaldığımız yerler olduğu için nostaljik olarak sevdiğim şeyler var tabii ki. O zamanlar  A Bar,Grafiti gibi yerlerde haftada 3 gün filan çalıyorduk. Aynı tarihlerde, Şebnem, Özge, Özlem olsun, ayrı ayrı gruplarda çalıyorlardı etrafta. Öyle bir dönemdi. Ankara’nın, İstanbul’la müzikal anlamda yarışabildiği son zamanlardı: Ankara’nın kendine göre bir durumu vardı. Bir çok mekan daha sonra kapandı, yıkıldı ya da çok değişti.

Hangi senelerden bahsediyoruz?

1990’ların ilk yarısı. 

Bizim okul yıllarında Sinema Bar vardı..kapandı sonra. Limon’a, Gölge’ye, Tenedos’a çok giderdik. Pilli Bebek, Nükleer Başlıklı Kız, Manga, Raindog çok sahne alırdı o yıllarda. Bazı isimler sonra tarzlarını değiştirdiler.

Oralarda da güzel şeyler yapılıyordu  Ankara müziğe başlamak için ya da müzik dinleme alışkanlıklarını yönlendirmek adına güzel bir yerdi. Caz çalınan yerler de vardı mesela Mimarlar Derneği gibi. 

Öte yandan aynı setlist’le aynı yerlerde çalmak da bir tercihtir ama çok fazla emniyetli gibi geliyor bana. Bir de bazı dinleyicilerde kulak tembelliği dediğimiz şey de olabiliyor. İnsanların orijinal müzik yapma motivasyonlarını, heveslerini çok bastıran bir durum bu. O yüzden özgün bir şey yapan insanları, bazen müziklerini beğenmesem de, özgün bir şey yaptıkları için dinleme taraftarıyım. Bu çok değerli bir şey. 

Aslında ekonomik ve siyasal durum nedeniyle, son zamanlarda Türkiye’deki yerli müzisyenler için bir avantaj var.

Evet ama bu durum da yerli popüler isimlere yaradı gibi geliyor bana. Sonuçta son sözü arz-talep söylüyor her zaman. Yeni grup ve isimlerin çıkması güzel. Burada önemli olan, özellikle ön plana çıkan isimlerin yaptıkları işin içini doldurabilmesi. 

İlk albümün “Kendi Kendine” 2009 yılında yayınlandı.  Yeni albüm hazırlıkları devam ederken, arada bir Yüksek Sadakat macerası var..Bu süreç nasıl gelişti?

Kutlu (Özmakinacı) ile beraber çok vakit geçiriyorduk, onun yazdığı sözleri çok seviyorum. Birlikte birkaç çalışma yaparken, grupla da yakınlaştık. O zamanlar ikinci albümü Türkçe olarak düşünüyordum  fakat  Yüksek Sadakat’a katıldıktan sonra enerjimi ve zamanımı grup için harcamayı tercih ettim. Bir grubun parçası olmak benim için büyük keyif ve heyecandı. 4 sene çok güzel geçti, hep güzel anarım.


Çok sevilen bir Nilüfer düeti var bir de “Unut Gitsin”..

Evet 2011’de. Çok güzeldi, keyifli bir çalışma oldu. İnsanlar çok ilgi gösterdiler. Nilüfer’i çok sevdiğim için bu çalışma beni de çok mutlu etti. Prodüksiyon olarak çok özgür bırakıldığımız, içimizden geldiği gibi çaldığımız bir şarkı oldu.

Sonradan bir de  Yüksek Sadakat’le birlikte yaptığımız Ayşegül Aldinç düetimiz var. 


2004-2008 arası Florida’ya master yapmaya gittin, döndüğünde burada Bahçeşehir ve Özyeğin Üniversiteleri’nde ders verdin, şimdi tekrar Amerika’dasın..Akademik olarak baktığında da bir motivasyonun var sanırım.

New Jersey'de bir devlet üniversitesinde ders vermeye başlıyorum şimdi burada..Bir sömestr’lik bir anlaşma yaptık, belki aynı yerde gelecek sömestr de ders verebilirim. Özellikle kompozisyon ve prodüksiyon geçmişim bana bu tür dersleri verme şansı sağlıyor.

Peki Amerika’ya gitme hikayenden bahsetmek ister misin?

2009-2014 arasında yılın 2-3 ayını burada geçiyordum zaten, sürekli gidip geliyordum. Biraz kendimle baş başa kalmak istedim. Bir anlamda biraz kafayı dinleyeyim, yeni şarkılar yazayım, yeni şeyler üreteyim istedim..Ne olursa olsun – ne kadar sosyal olursan ol - doğup büyümediğin bir yerde yaşarken, her halukarda daha çok yalnızsın. O zaman da kendinle daha baş başa kalıp, normalde keşfedemeyeceğin derinliklerini keşfedebiliyorsun. Dünyanın en iyi yeri olduğu için değil ama burayı bilip tanıdığım için buradayım. 


(Fotoğraf: Emre Başer)

Şimdi yeni albümle ilgili hazırlıklar sürüyor bir yandan değil mi? Nasıl bir albüm bekliyor bizi?

Şu an ön kayıtlarını yapıyoruz  parçaların.  Sonunda bir albüme tamamlanacak şekilde şarkıları tek tek yayınlayacağız. Tamamı İngilizce şarkılardan oluşacak. 

Kimlerle çalışıyorsun?

Davullarda Cengiz Baysal var ki, benim için hakikaten büyük bir şans. Bir çok enstrümanı kendim çalıyorum, bazı klavye ve baslar için iki – üç farklı isimle çalışmak istiyorum. Onların da müziğe katacakları heyecanı merak ediyorum. 

Peki albümün adı nedir? Bizi nasıl şarkılar bekliyor?

Albümün adı “Without Whom” ..“Bunlar olmasaydı” diye düşündüğüm, hayatımda iyi ki varlar dediğim çeşitli müzisyenlere, onların da müzik dillerine göz kırparak ithaflarda bulunuyorum. 

Her parça; sevdiğim, etkilendiğim ve bence dünyada önemli yer tutan çeşitli müzisyenlere saygı duruşu niteliğinde olacak..Bunları da açıkça yazacağız..”Bu parça David Gilmore’a ithaf edilmiştir” gibi. Tabii onları %100 stilize etmeden, onların stillerine göz kırparak söylediğim şarkılar bunlar..Bu vesileyle genç kuşaklara da o kişiye dair bir pencere açacağız. Temelde bir rock albümü ama ithaf ettiğimiz müzisyenin duruşuna göre de rock’ın çeşitli hallerini içeren bir albüm diyebiliriz sonuçta. 

İlk şarkıyı ne zaman dinleyebileceğiz?

Albümde intro ve outro olarak 1’er dakikalık akustik gitar parçaları olacak. İlk önce intro’yu ve hemen sonrasında gelen parçayı yayınlarız sanıyorum. O şarkı da Eddie Van Halen’a ithaf ettiğim şarkı olacak. 2017 yılı bitmeden dinleyebileceksiniz. Tabii burda bir de şöyle bir konu var: Albüm için bir  sponsor ya da "executive producer" gibi konumlanacak bir destekçi olursa tüm bu süreçler çok daha hızlanır doğal olarak. Böyle bir fırsat doğarsa tüm albüm 2-3 ay içerisinde bile yayınlanabilir. 

Albüm tamamlandığında, konserlere dönecek planların var mı?

Tabii ki, Türkiye'ye gelip albümü başından sonuna kadar çalıp söylemek, tüm maceralarımda beni merak ve sevgiyle takip eden insanlarla birlikte olmak çok isterim. Yaptığımız müziklerin sound'la çok alakası var, o yüzden canlı prodüksiyon içeren mekanlarda çalmayı isterim. Hatta eskilerden de şarkılar çalacağım 2 saatlik konserler olur belki bunlar..Türkçe olarak da çok fazla başka şarkılar da birikti ayrıca. Daha önce çalmadığım cover şarkıları da ekleyerek, ilginç bir konser serisi olabilir..

Senin son zamanlarda dinlediğin isimler kimler peki?

Queens of the Stone Age'in yeni çalışmaları çok güzel. Çünkü rock'n roll anlamında müziği ayakta tutan gruplar bunlar. U2'nun yeni parçası da güzel: You're the Best Thing About Me. Esasında bir grubun şan şöhret ve paraya hiç ihtiyacı olmazken iyi şarkılar yapabilmesi güzel bir şey. Muse'un Dig Down şarkısını da beğendim. 

Plaklarla ilgili özel bir merakın var sanıyorum bir de..

Tabii..Bir kısmı burada bir kısmı Türkiye'de 3.000 civarında plağım var. 7 yaşından beri plak topluyorum. İlk bir iki jenerasyon basımlarını almaya çalışıyorum. Rolling Stones, Beatles albümlerinin farklı farklı versiyonları vardır mesela bende. Billy Joel'in, Paul Simon'ın bütün albümleri vardır. Elvis'in eski basım orjinal albümleri, 70'lere ait funk ve disko albümleri vardır. 

Plak konusunda pikap'ta kullandığınız iğnenin kalitesinin önemi büyük. Mesela 200 usd'ın üzerindeki bir iğne duyduğun sesi bir hayli değiştirir. 

Zaman ayırdığın için çok teşekkürler. Yeni şarkıları heyecanla bekliyoruz ve mutlaka takipçisi olacağız, en kısa sürede görüşmek üzere!

Rica ederim, görüşmek üzere.

Yorumlar